FERÎDÜDDIN ATTÂR
Tasavvuf edebiyatının başlıca eserlerinden olan Mantıku’t-Tayr’da kuşlar ile ilgili bir hikâye kullanılarak, çeşitli semboller aracılığıyla tasavvufun temellerini, önemli prensiplerini ve tasavvufî yaşam ile inancı anlatılmaktadır. 4724 beyitten oluşan mesnevi tarzında yazılmış bir eserdir.
-Hüdhüd’ün Kuşlara Nutku-
Gönlü perişan Hüdhüd de o topluluk içindeydi. Yerinde duramıyordu. Sırtında bir tarikat hırkası, başında hakikat tacı vardı. Feraseti kuvvetliydi; iyi ile kötüyü ayırt edebilirdi. Dedi ki: “Ey kuşlar! Hakk’ın dergâhının çavuşu da benim, Allah’ın dergâhının habercisi de ben… Hem Hakk’ın katından haberdarım hem de derin görüşümle sırlara vakıfım. Gagasında besmeleyi taşıyanın, sırlardan haberdar olmasına şaşılmaz. Ben kendi işimle meşgulüm; kimsenin benimle işi yok. Ben halkı boş vermişim, onlarla hemhal değilim, onlar da benimle meşgul olmuyorlar.
Ben padişahın işleriyle uğraşmaktayım; orduyla hiçbir işim yok. Anlayışımla nerede su varsa görür, gösteririm. Bundan ileri daha nice sırlar bilirim ben. Süleyman’la bir hayli konuşup görüşmüşlüğüm var; onun ordusu içinde rütbe bakımından ilerideyim. Huzurunda bulunmayanı hiç sorup aramaz; oysa ne acayiptir ki ben bir an kaybolsam her tarafa adamlar gönderir, beni aratır. Bensiz bir an bile duramazdı. İşte Hüdhüd’e de kıyamete kadar bu şeref yeter. Onun mektubunu götürüp döndüm. Huzurunda onunla perde ardına girdim. Peygamber tarafından üzerine bu kadar düşülen bir kimse, başa taç olsa da yerindedir. Allah’ın hayırla andığı kuşla birlikte hangi kuş uçabilir? Yıllardır denizlerde, karalarda gezdim. Nice yollara girdim, nice aşılmaz menziller geçtim. Dağlara, vadilere, ovalara gidip nice ulaşılmaz âlemler seyrettim. Süleyman’la yoldaş oldum da bu âlemi bir hayli dönüp dolaştım. Böylece padişahımı tanıdım ama huzuruna yapayalnız nasıl gideyim? Kudretim yok ki… Fakat siz bana yoldaş olursanız, o padişahın ve dergâhının mahremi olursunuz. Kendinizi beğenme ayıbından kurtulursunuz. Ne vakte kadar dinsizliğinizle yanıp duracaksınız? Kim onun uğrunda canını ortaya koyarsa, varlığından kurtulur ve sevgilinin yolunda iyilik ve kötülük iddiasından arınır. Canınızı saçın da yola adım atın, ayaklarınızı vura vura başınızı o kapıya koyun. Şüphesiz Kafdağı adında bir dağ var ve onun ardında da bizim padişahımız… O padişahın adı “Simurg”dur. Kuşların padişahı odur. O, bize yakındır; biz ise ondan uzağız.
O, yücelik hareminde dinlenir; her dil onun adını anamaz. Kapısında nurdan, karanlıktan yüz binlerce, hatta daha da fazla perde vardır. İki âlemde de onun makamına erişmek kimsenin haddi değildir. O, daima hükmü geçer bir padişahtır; yüceliğinin kemaline dalmıştır. Yücelik makamında âdeta kendisine hayrandır. Onun makamına nereden akıl erecek? Ne ona bir yol vardır ne de ayrılığına sabretme imkânı… Yüz binler onun sevdasına tutulmuştur. Onu tertemiz can bile övemez, akıl onu kavrayamaz. Onun vasfında akıl da şaşırıp kalmıştır, can da… Hiçbir bilen onun yüceliğini göremedi; hiçbir gören göz, onun güzelliğini seyredemedi. Hiçbir mahlûk kemaline yol bulamadı… Bilgi şaşırıp kaldı; fikir, ona erişemedi. Halkın o kemalden nasibi varsa bile, ancak hayalden, vehimden ibarettir. Bu yol bir hayale kapılarak aşılabilir mi? Ordusuz padişahlık olur mu? Burada yüz binlerce baş, topa dönmüştür; burada nice hayhaylar, nice hayhuylar var. Sakın ola yolu kısa sanma! Nice aşılması gereken denizler var, nice karalar… Bu yola varmak için aslan gibi olmak gerek. Çünkü yol uzak ve deniz de derin. Kendimizden geçip hayran bir hâlde yola koyulmalıyız. Yolunda bazen ağlamalı, bazen de gülmeliyiz. Eğer ondan bir iz elde edersek ne mutlu; yoksa onsuz yaşamak ayıptır. Sevgili olmadıkça can ne işe yarar? Yiğitsen, canı cânânsız kılma. Bu yolda mertlik, bu kapıda can feda etmek gerek. Yiğitçe candan geçmek gerekir; böyle yaparsan sana işin erbabı derler. Eğer sevgiliye bir can verirsen, sana yüz binlerce can bağışlarlar. Sevgili olmadıktan sonra canın kıymeti olmaz; erler gibi kıymetli canını feda et.
Bir yanıt yazın