Hissizleşiyordu kalbi,
Mıhlanmış biri gibiydi.
Ne ışık ne de karanlık,
Şiir yazmak bile çare değildi artık.
Yeni insanlar gerekiyordu;
Gerçekten seven ve seviyorsa belli eden biri.
Bir bilseydi ne kadar sevildiğini,
Bir kalbin onun için nasıl çırpındığını…
Ufacık sevgisini bile gösterse yeterdi.
Benimki de böyle değil miydi?
Oysa o, sevilmeye tenezzül bile etmemişti.
Ve işte öylece duruyordu,
Sevildiğini iliklerine kadar hissederek.
Gözlerinde bir şeyler vardı,
Kelimelere sığmayan bir bakış,
Bir anlık gülümseme,
Hepsi her şeyi anlatıyordu.
Ama yine de o tek kelimeyi söylemedi,
Bir söz, bir adım, bir nefes bile etmedi.
Belki de korktu, belki de vazgeçti,
Yalnızlığını, geçmişin gölgeleriyle sarıp,
Kendi köşesine çekiliyordu işte.
Bir sonu olmalı;
Sevdiğinden vazgeçmen gerektiği gibi,
Hiç kavuşamayacağını anlaman gibi,
Bir hatıraya dönüşeceğini kabullenmen gibi,
Ve her şeyin bir gün biteceğini bilmen gibi.
Bir sonu olmalı;
Ayrılıkların getirdiği hüzün gibi,
Senin için sevginin bitmiş olması gibi.
Gerçi, evet, suç hep sende, bende değil miydi?
Neden onu sevmiştik ki?
Ve gün gelir, anlarsın;
Ne sevdan kalır, ne de sitemin,
Sadece solmuş birkaç anı,
Zamanın unutturduğu bir isim,
Ve bir zamanlar atan bir kalbin,
Şimdi sessizce susmayı öğrenmesi gibi.
Mehmet Miraç ŞAFAK

Bir yanıt yazın